Bugün canım hiç birşey yapmak istemiyor...Keyifsizim...Uykusuzum...Agresifim...Canım bir an önce eve gitmek istiyoooorrrrrrr......
28 Şubat 2008 Perşembe
27 Şubat 2008 Çarşamba
Giz'in Tv Programı :=)
Bizim evde pek televizyon izlenmez...Sadece ben seyrediyorum desem yeridir...Nickelodeon, Cnbc-e, National Geographic Wild, Home Tv den başka kanal açık olmaz...Tabii atv de avrupa yakası yoksa:=)...Kendime göre bir program oluşturdum ister istemez...Eğer Nickelodeon da çizgi filmim,Cnbc-e de dizim, Nat Geo Wıld'da belgeselim, Home Tv de çikolata tutkusu yoksa ve günlerden Çarşamba değilse ya odamı toparlıyorumdur ya kitap-dergi okuyorumdur ya da Nesquickli sütümü almış anneannemle sohbet ediyorumdur...Bu arada Cnbc-e de çok güzel ve değişik konusu olan bir dizi başladı...Pushing Daisies...Ned dokunarak ölüleri diriltebiliyor ancak bir kere daha dokunursa sonsuza kadar tekrar ölüyolar...Bir dedektif tesadüfen bu özelliğini farkediyor ve dokunarak onları kimin öldürdüğünü öğrenip tekrar öldürüyor...Bunlardan biride çocukluk aşkı olan Chucky...Onu diriltiyor ancak tekrar öldürmüyor...Ama onun yaşaması için asla dokunmaması gerekiyor...Aralarında bir aşk başgösteriyor...Ama birbirlerine dokunamıyolar:=(((....İzlerken hem güldüğüm hemde hüzünlendiğim bir dizi...Zaten Cnbc-e dizileri muhteşem oluyor...Diziden sıkıldınız mı?...O zaman sizi nickelodeona alalım...Rugrats deki bebişlere bayılıyorumm...Hemen ardından As Told By Ginger başlıyor...Ginger'ın da maceraları izlenmeye değer...İçinizdeki çocuk hala yaşıyorsa bu iki çizgi filmi izleyin derim...
26 Şubat 2008 Salı
Sİ-NİR-Lİ-YİM...
Allah'ım sen bana sabır ihsan eyle...ÇoooOOoookkk sinirliyim çookkkk....Tatilde çekilen bir resim hangi zihniyete sapıkça gelebilir ya...Bir resim düşünün...Bir kızla bir erkek...Kızın üstünde bikini...Erkeğin altında şort...Tabii resim belden yukarı çekildiği için şort gözükmüyor...Her neyse...Hangi insan birinin yanından geçerken ''ooo kızım ne kadar çok resminiz var çıplak resimlerinizi bile gördüm'' !!! der....Tabii ki içi kötü fesat olan insan kurar bu cümleyi....Ben şimdi nasıl çıldırmıym???????....Masamda kendi halimde resimlerle uğraşıyorum...Zorla gelip insanı çıldırtıyorlar...Böyle düşünen insanlarla bir arada çalıştığım için kendimden utanıyorum...Böyle zamanlarda insanlardan nefret ediyorum...Hepsini dövesim geliyor...Çalışma ortamımızda çoğu insanında bu zihniyette olduğunu düşünürsek hepsine gıcık olmam gayet normal...Allah'ım ya sen bu iş yerindeki bazı insanlara akıl fikir ver...Ya da bana onlara dayanabilme gücü ver...Yoksa çizgi filmlerdeki dövüşen kızlar gibi havaya uçup etrafımda ışıklar yanıp sönerken silahlarımı kuşanıp hepsini birden yere sericem...
Bir Bakışla Başladı Herşey...
21 Haziran...Kitaplarda, ansiklopediler de yılın en uzun günü diye geçer...Ama benim gönül sayfam da kainatın görüp görebileceği en muhteşem gün olarak geçiyor...Herkesin aşkı kendine ölümsüz gelir ya...Bizimki de öyle işte...Sadece bir bakışla girdin yüreğime...Bir kaç saniyelik bir bakış ömrünün sonuna dek sevebileceğin insanı bulmaya yetiyormuş demek ki...
Haziran ayının ortaları...Havalar yavaş yavaş daha da ısınmaya başlıyor...Bakırköydeyim...Kardeşime doğru yürüyorum...İlerde açık pembe tişört giymiş bir delikanlı:=)...Yanında da bir kızla bir erkek sarılmış duruyorlar...Kardeşim mi o?...Evet evet kardeşim...Yanlarına gidiyorum...Merhabalaşmalar konuşmalar vs vs...Ama delikanlı konuşmuyor benimle hiç...Minibüstü trendi derken arabayla eve dönmeye karar verdik...Delikanlı ön koltuğa oturdu bende arkasındaki koltuğa...Yolda yine konuşmalar kahkahalar vs vs...Ama delikanlı benimle yine konuşmuyor...Bekliyorum bir soru sorsun konuşsun diye ama yok...En sonunda arkasını dönüp o bal damlası gözlerini gözlerime dikip nerede oturduğumu soruyor..Cevap verdim ama hala çekmiyor o bal damlalarını gözlerimden...Allah'ım diyorum o nasıl gözler öyle...Delikanlınında benim gözlerim için aynı şeyi düşündüğünü biliyordum...Çünkü genelde öyle düşünürler...Ama içimden dua ediyorum ne olur gözlerimle ilgili bir iltifatta bulunmasın diye...O gayet sakin önüne döndü ve inene kadar yine konuşmadı benimle...İşte bu ''gizem''li delikanlının bakışları beni kendine aşık etti bir anda...Zaten daha sonra istese de istemese de ''gizem''li olucaktı...Eve geldim aklımda...Yattım aklımda...Uyandım aklımda...Ofisteyim aklımda...Yemek yiyorum aklımda...Nerden çıktı ki şimdi karşıma...Bir anda mahvetti beni...Ama ben memnunum...Kardeşimin sevgilisinin vasıtasıyla bir gün hep birlikte görüşüyoruz...Tarih 21 Haziran 2006...Günlerden Çarşamba...İşte ''ben'' kelimesini hayatımdan kovduğum ''biz'' kelimesine hoşgeldin dediğim tarih...Ve artık delikanlı gerçekten ''Gizem'' li oluyor...
Artık günlerim daha güzel geçmeye başlıyor...Seviyorum...Seviliyorum...Ve çok mutluyuz...İlerde hatırladığımızda gülümseyeceğimiz bir sürü anı biriktirmeye başlıyoruz...Arada kötü anılarımız da olmuyor değil ama gelip geçiyor...Her geçen gün daha çok bağlanıyoruz birbirimize...Daha zor ayrılır oluyoruz birbirimizden...İlk ayrılığımız...Ben tatile gidiyorum...Ama sanki Kaf Dağına gidiyorum o kadar zor ayrılıyoruz...3 hafta olamayacağım...İş yerinden izin alması da imkansız...Aradan 3 gün geçmiyor...Geliyorum aşkım diyor bana...Şaşırıyorum...Ama çook seviniyorum...Dayanamıyor yokluğuma ve basıyor istifayı...Üzülüyorum bu sefer...Ama değiyor herşeye...Önümüzde gecenin rengiyle siyaha dönmüş deniz...Ve biz deniz fenerinin altında sarmaş dolaş oturuyoruz...Yan tarafımızda yaşlı bir amca balık tutuyor...Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum...Burnuma sevdiğimin kokusu geliyor içine birazda deniz kokusu karışmış...Biraz daha sarılıyorum ve iyi ki geldin sevgilim diyorum...İçimden de işte huzur bu diyorum...Birlikte geçirdiğimiz bu ilk tatil hayatımızın en güzel tatili oluyor...Bronz tenlerimizle daha da çok yakışıyoruz birbirimize...Ege'nin eşsiz güzellikleriyle Ağustos ayının en muhteşem günlerini, gecelerini yaşıyoruz...Her tatil gibi bu da bitiyor ve şehrimize dönüyoruz...Ama şikayetçi değiliz...Bizim olduğumuz her yer baharda açan yeni bir çiçek gibi taptaze...
Kış yüzünü göstermeye başlıyor...Ama bizim aşkımız hala yaz sıcağı gibi alev alev....Kasım ayında bizi tatlı bir telaş sarıyor...Kendi aramızda aşkımızı temsilen bir yüzük takmaya karar veriyoruz...Yüzükler, mekan herşey bana sürpriz oluyor...Benim bildiğim tek şey tarihti...Ve o gün geldi çattı...Sevdiklerimizle birlikte yola koyulduk...Veeee çok güzel bir mekana adımımızı attık...Herşey mükemmel...Yüreğimiz pır pır...Yüzükler, pasta, müzik o kadar güzeldi ki...Ablasının tam yüzükler takılırken bizim şarkımızı çaldırması bizi çok duygulandırıyor...Her geçen gün içimi daha da eriten sevgilimle çok küçük te olsa geleceğimize dair bir adım atıyoruz...O gün sevdiğime ömür boyu sevgimin tükenmeyeceğine dair söz veriyorum...O da papatyasına aynı sözü veriyor...Bizi biraz üşüten Kasım ayı içimizi ısıtan güzel bir günün anısı olarak kalbimizde yerini alıyor...
İyi ki bakmış gözlerime diyorum...Bir bakışın hayatımı bu kadar değiştireceğini iki sene önce biri söyleseydi ona asla inanmazdım...20 aydır dünyamı cennete çeviren, her zaman yanımda olan, gözlerinden bana olan sevgisinin her gün arttığını gösteren, dokunduğunda içimi titreten sevgilime teşekkür etmek istiyorum...Aşkınla hücrelerime milim milim yayılıyorsun...Gözümü kapatıyorum ''sen'', açıyorum yine ''sen''...Bana aşkların en güzelini yaşattırıyorsun...Varlığınla nefes alabilir hale geldim artık...Gözlerini gözlerime ömür boyu çivilediğin için teşekkür ederim ruhum...
25 Şubat 2008 Pazartesi
Kalp İçinde Aşkımız...
Şirin Köpekler...
Kalplerim...
Disneyland Hayalim...
Herkes bir yerlere gitmek ister..Kimi Amerika kimi Hindistan...Bende Paris'e gitmek istiyorum..Ama Eyfel Kulesi umurumda bile değil...Napiyim kuleyi muleyi...Ben Disney istiyorum Disney...Balayı planımda Disneyland var:=)...Şu ihtişama bakar mısınız?...Ne kadar güzel gözüküyor...Oraya gidip bir sürü Mickey Mouse 'lu şeyler almak istiyorum...Aşkım bunu bildiğinden benden habersiz bir plan yapabilir balayı için:p...Ama ben hiç pabuç bırakır mıyım?...Oraya gidicez başka yolu yok...Daha çooOOookk var o günlere ne yazık ki...
Bekle beni Disneyland seni fethetmeye geliceeeeeeemmmmmmm.....
90lar,Bizim Ev Ve Çocukluğum...
Bu sıralar taktım çocukluğuma ben...Herşeyi hatırlamaya çalışıyorum...En büyük yardımcım youtube'dan izlediğim eski klipler...Sertab Erener favorim:=)...Ateşle Barut klibini izlerseniz Oktay Kaynarca'nın o zamanki haline ağzınız açık bakacağınızdan eminim...Oturmuş youtube'un başına Çelik, Deniz Arcak, Seden Gürel, Grup Vitamin, Tayfun, Barış Manço, Sertab, Emel Müftüoğlu, Yonca Evcimik'in kliplerini araştırıyorum...Saçlar, kıyafetler, danslar o kadar komikki..Ama izlemesi çok eğlenceli...Buram buram çocukluğum kokuyor...
Birde Bizim Ev diye bir dizi vardı...1 baba...3 cadı kız...Çatlak bir dayı..Ve diğerleri...O dizinin tam bir fanatiğiydim...Şarkısı ingilizceydi ama ben ezbere biliyordum..Tabii uyduruyordum:=)...Bu ailenin maceraları beni çok güldürüyordu...Oooofff yaşlanıyorum yaa...Ve çocukluğumu çook özlüyorum...Ne varki sanki dönsem o günlere...Yine okuldan eve gelir gelmez Bizim Ev'i seyretsem...Kardeşimle başlarken şarkısını söyleyip uyrdurduğumz dansı yapsak...O zamanlar herkes hoşgörülüydü..Herkes saygılıydı..Şimdi birine birşey söylesen çekip vuruyor karşısındakini...Nasıl özlemiyim ki şimdi ben...Gel de bul beni çocukluğum...Seni çok özledim...
Mickey Dünyası...
Bu Mickey'li herşeyi istiyoooorrruuummmmmm...Özellikle sandalyeler tam SerGiz için:=)...Dimi tostlarım?...Kaynakları resim sırasına göre belirttim...Eda Ablamız kızar sonra:=)...Kızmaz da uyarır yine...Biz de sözünü dinliyoruz gördüğünüz üzere...:=)...Biraz yer kapladı ama olsun...
kaynak:www.itechnews.net
www.mouse-watches.com..www.trendygadget.com..
www.hotels.about.com..www.inventorspot.com..
www.ourlifexp.com..www.summersjewels.com..
www.euro-biz-net.com..
www.asia-gift.co.uk..
www.treasurekingdom.com..www.gamespot.com..
www.caytech.net..www.ss42.com..
www.homedepot.ca
kaynak:www.itechnews.net
www.mouse-watches.com..www.trendygadget.com..
www.hotels.about.com..www.inventorspot.com..
www.ourlifexp.com..www.summersjewels.com..
www.euro-biz-net.com..
www.asia-gift.co.uk..
www.treasurekingdom.com..www.gamespot.com..
www.caytech.net..www.ss42.com..
www.homedepot.ca
Merve'nin Kar Manzarası...
Rengarenk Benetton...
Benetton'un yeni sezonu oldukça renkli ve çooOOookk eğlenceli...Şu renklere ve modellere bakar mısınız?....Kızlar şu toz pembe elbise tam benlik dimi:=)....
Kaynak: www.benetton.com
not:Dün gri olan elbiseyi denedim çoooOOOoookkk güzel duruyor...Ama henüz alamadım:=(((
Swarovski Mickey...
Kaynak:www.24hourtrading.co.uk
Ahhh swarowski aahhh...Aşkımmm baksanaa banaaa aşkımmmm....Aşkımmm alsana bana aşkımmmm....:=))))
Yüzükler ve Kolyeler...
Ariş'in bu kolye ve yüzüklerini çooOOook beğendim...Özellikle ilk sırada en sağdakini:=)...Taşlardan biri aşkım biri ben...:p
Gzm
Kaynak: www.e-aris.com
Gzm
Kaynak: www.e-aris.com
Ayhan Işık & Belgin Doruk
Porland Porselen'den özel hediyeler
Porland Porselen, size aşk kokan Belgin & Ayhan muglarını sunar. Porland Porselen, 2008 Sevgililer Günü’nde sizleri eski aşklara, sevgilere, gönüllere götürüyor. Eski filmlere konu olan sevgiler Porselen’e dönüştü. Sürmeli gözler, favorili saçlar, kırmızı dudaklar ve masum aşklar. Aşkınızı Porland Porselen Belgin & Ayhan Mugları’yla ifade edebilir, sevdiğinizin ruhuna dokunabilirsiniz.
Çocukluk Anılarım...
04.02.2008
Bugün hem annemin hemde benim ve kardeşimin çocukluğumuzun geçtiği evden bahsetmek istiyorum...Annemin doğduğu ev üç katlı kocamaaaaannn bahçeli müstakil bir evdi...Hatta bahçesi o kadar büyüktü ki babam bize parklarda olan salıncaklardan yaptırmıştı...Bahçemizde erik, incir, ayva ağaçları vardı...Birde üzüm asmaları...Ve onlarca çeşit çiçek vardı...Erikler yavaş yavaş olmaya başladığında mahallenin yaramaz çocukları daha tam olmamış erikleri kopartırlardı çok üzülürdüm hem onlar bizim eriklerimizdi...Anneannemin en büyük zevki çiçeklerini sulamak bahçesinden nane toplamaktı...Sonra evimiz istimlak oldu ve biz de başka bir eve taşınmak zorunda kaldık bütün çocukluğumuzu orda bırakarak...E tahmin edersiniz ki bir sürü anımız vardı o evde...Hele ki yaz olup ta yurtdışındaki kuzenlerimiz de gelince bahçeden eve girmezdik...Akşamları mangal partileri, doğum günleri, evlilik yıldönümleri annemin şahane organizasyonlarıyla neşe içinde geçerdi...Annemler sabaha kadar bahçemizde vur patlasın çal olynasın eğlenirken biz de evde birbirimize korkunç masallar anlatırdık...Hele ki kuzenim Göğce'nin sıradan birşey anlatıyomuş gibi yapıpta birden bire bööhhhh demesi hepimizi yerimizden sıçratırdı:=)...
Kardeşimle benim hiç arkadaşımız yoktu ama yaz tatili olupta kuzenim Simge'nin bizde kaldığı günler gelince Allaaaahhhh kimse tutamazdı bizi...Garip garip oyunlar icat ederdik...Yan taraftaki evde Semra Teyze vardı birde kiracıları...Kiracılarınında Feyza adında minik bir kızları vardı...Mesela ben o zaman 7 yaşındaysam Feyza'da 4 veya 5 yaşındaydı...Bir gün Simge ile bu zavallı kızı kandırmaya karar verdik ve ona uzaylı olduğumuzu söyledik...O da inandı:=)...Biz bir sürü şey sallıyoruz Mars'ta okula gidiyoruz gibi...Sonra kızı kolundan tuttuğumuz gibi ''biz uzaylıyıııızzzzzz seni kesiceeezzzzzzzzz seni yiicceeeezzzzzz'' deyip üstüne yürümeye başladık...Kız neredeyse korkudan bayılcaktı...Hüngür hüngür ağlıyordu...Bizde baktık bu kız gidicek korkudan...''Şaka yaptık seni yemicez ama gerçekten uzaylıyız'' dedik:=)...Saklambaç oynardık arka bahçeye saklanmak yok derdik...O ebe olduğunda hepimiz arka bahçeye saklanırdık...Bizi arardı arardı bulamayınca eve giderdi:=)...Arka bahçeyede bakmazdı:=)...Allah'ım ne kadar acımasızmışız...Bazen çocuklar gerçek bir canavara dönüşebiliyor...
Bizim garip bir huyumuz vardı...Şarkıları tersten ezberler öyle söylerdik...Hiç üşenmez sözlerini tersten yazar birde ezberlerdik...Kendi bestelerimizi yapardık...Danslar uydururduk...En güzel bestemiz ''Afrika Meyveleri'' adlı şarkımızdı...Ben ''Muz'', Simge ''Çilek'', kardeşim de ''Kiraz'' dı ve biz şahane Afrika Meyveleriydik:=)))...
Şimdiki çocuklar ne kadar şanssız aslında...Teknoloji açısından bizden daha şanslı oldukları kesin ama ne biliyim bizim gibi kocaman bahçelerde oyunlar oynarak büyüyemiyolar...Meyveleri dalından koparıp yiyemiyorlar...Bizim en lüks oyunumuz ''ateri'' idi...Saatlerce başından kalkmazdık...Süper Mario vazgeçilmezimizdi...Prensesi bilmem kaç kere kurtarmıştık ama yine de oynamaya devam ediyorduk...Sıcacık odada bağrışa çağrışa oynar dururduk...
Benim şanslı olduğum konu kuzenlerimin yaşları bana yakın olması ve kardeşimle aramda sadece 2 yaş olmasıydı...Cansu, Mehmet, Simge, Göğce ile birlikte çok güzel bir çocukluk yaşadık...Hepimiz ardımızda çok güzel anılar bıraktık...Her hatırladığımızda yüzümüzde kocaman bir gülücük yaratabilecek anılar...Birlikte geçirdiğimiz yaz tatilleri, doğumgünleri, oynadığımız oyunlar, paylaştığımız sırlar, yaşadığımız aşklar hepsi bizim güçlü bağımızın bir parçası...Kocaman bahçeli güzel evimizde o kadar güzel günler geçirdik ki...Şimdi güzel evimizde olamasak bile yine de bağımıza yeni parçalar ekliyoruz...Bakalım daha neler ekleyeceğiz:=)....
Bugün hem annemin hemde benim ve kardeşimin çocukluğumuzun geçtiği evden bahsetmek istiyorum...Annemin doğduğu ev üç katlı kocamaaaaannn bahçeli müstakil bir evdi...Hatta bahçesi o kadar büyüktü ki babam bize parklarda olan salıncaklardan yaptırmıştı...Bahçemizde erik, incir, ayva ağaçları vardı...Birde üzüm asmaları...Ve onlarca çeşit çiçek vardı...Erikler yavaş yavaş olmaya başladığında mahallenin yaramaz çocukları daha tam olmamış erikleri kopartırlardı çok üzülürdüm hem onlar bizim eriklerimizdi...Anneannemin en büyük zevki çiçeklerini sulamak bahçesinden nane toplamaktı...Sonra evimiz istimlak oldu ve biz de başka bir eve taşınmak zorunda kaldık bütün çocukluğumuzu orda bırakarak...E tahmin edersiniz ki bir sürü anımız vardı o evde...Hele ki yaz olup ta yurtdışındaki kuzenlerimiz de gelince bahçeden eve girmezdik...Akşamları mangal partileri, doğum günleri, evlilik yıldönümleri annemin şahane organizasyonlarıyla neşe içinde geçerdi...Annemler sabaha kadar bahçemizde vur patlasın çal olynasın eğlenirken biz de evde birbirimize korkunç masallar anlatırdık...Hele ki kuzenim Göğce'nin sıradan birşey anlatıyomuş gibi yapıpta birden bire bööhhhh demesi hepimizi yerimizden sıçratırdı:=)...
Kardeşimle benim hiç arkadaşımız yoktu ama yaz tatili olupta kuzenim Simge'nin bizde kaldığı günler gelince Allaaaahhhh kimse tutamazdı bizi...Garip garip oyunlar icat ederdik...Yan taraftaki evde Semra Teyze vardı birde kiracıları...Kiracılarınında Feyza adında minik bir kızları vardı...Mesela ben o zaman 7 yaşındaysam Feyza'da 4 veya 5 yaşındaydı...Bir gün Simge ile bu zavallı kızı kandırmaya karar verdik ve ona uzaylı olduğumuzu söyledik...O da inandı:=)...Biz bir sürü şey sallıyoruz Mars'ta okula gidiyoruz gibi...Sonra kızı kolundan tuttuğumuz gibi ''biz uzaylıyıııızzzzzz seni kesiceeezzzzzzzzz seni yiicceeeezzzzzz'' deyip üstüne yürümeye başladık...Kız neredeyse korkudan bayılcaktı...Hüngür hüngür ağlıyordu...Bizde baktık bu kız gidicek korkudan...''Şaka yaptık seni yemicez ama gerçekten uzaylıyız'' dedik:=)...Saklambaç oynardık arka bahçeye saklanmak yok derdik...O ebe olduğunda hepimiz arka bahçeye saklanırdık...Bizi arardı arardı bulamayınca eve giderdi:=)...Arka bahçeyede bakmazdı:=)...Allah'ım ne kadar acımasızmışız...Bazen çocuklar gerçek bir canavara dönüşebiliyor...
Bizim garip bir huyumuz vardı...Şarkıları tersten ezberler öyle söylerdik...Hiç üşenmez sözlerini tersten yazar birde ezberlerdik...Kendi bestelerimizi yapardık...Danslar uydururduk...En güzel bestemiz ''Afrika Meyveleri'' adlı şarkımızdı...Ben ''Muz'', Simge ''Çilek'', kardeşim de ''Kiraz'' dı ve biz şahane Afrika Meyveleriydik:=)))...
Şimdiki çocuklar ne kadar şanssız aslında...Teknoloji açısından bizden daha şanslı oldukları kesin ama ne biliyim bizim gibi kocaman bahçelerde oyunlar oynarak büyüyemiyolar...Meyveleri dalından koparıp yiyemiyorlar...Bizim en lüks oyunumuz ''ateri'' idi...Saatlerce başından kalkmazdık...Süper Mario vazgeçilmezimizdi...Prensesi bilmem kaç kere kurtarmıştık ama yine de oynamaya devam ediyorduk...Sıcacık odada bağrışa çağrışa oynar dururduk...
Benim şanslı olduğum konu kuzenlerimin yaşları bana yakın olması ve kardeşimle aramda sadece 2 yaş olmasıydı...Cansu, Mehmet, Simge, Göğce ile birlikte çok güzel bir çocukluk yaşadık...Hepimiz ardımızda çok güzel anılar bıraktık...Her hatırladığımızda yüzümüzde kocaman bir gülücük yaratabilecek anılar...Birlikte geçirdiğimiz yaz tatilleri, doğumgünleri, oynadığımız oyunlar, paylaştığımız sırlar, yaşadığımız aşklar hepsi bizim güçlü bağımızın bir parçası...Kocaman bahçeli güzel evimizde o kadar güzel günler geçirdik ki...Şimdi güzel evimizde olamasak bile yine de bağımıza yeni parçalar ekliyoruz...Bakalım daha neler ekleyeceğiz:=)....
Ablasından Boncuğuna...
30.01.2008
Bugün buraya kardeşimle ilgili bir yazı yazmak istedim...Daha doğrusu kardeşim bana onunla ilgili yazmadığım için küstü...Banada gönlünü almak düştü...
Bizi dışardan bir görseniz abla-kardeş demeye bin şahit gerekir...Hem o benden büyük duruyor hemde birbirimize pek benzemiyoruz...Yeni tanıştığımız her insan şu cümleyi kuruyor ''aaaaa inanmıyorum abla olaan sen misiiiinnnnn?''...Uzun yıllar görmediğimiz uzak akrabalar ya da çoookk eski komşular gördüklerinde büyük olan sen miydin diyorlar kardeşime:=)...Benden büyük dursada aramızda sadece 2 yaş olsada bu ablalık yapmama engel değil tabii ki...
Kardeş olduğumuz için doğal olarak paylaştığımız bir sürü şey var...Kıyafetlerimiz, takılarımız, annemiz, babamız bunun yanı sıra bir de doğum günlerimiz:=)...Eveeett yanlış duymadınız doğum günlerimiz...Aramızda iki yaş olmasına rağmen ikimizin de doğduğumuz gün aynı sadece yıllar farklı:=)...İki yaşıma girdiğim gün annem bana dünyanın en güzel hediyesini vermiş...Tombiş yanaklı güzel bir kız..Her ne kadar doğdunu hatırlamasam da kucağıma aldığımdaki resmi gördüğümde sevindiğim yüzümden belli...Zaten sürekli ''karşim mi?'' ''karşim mi?'' diye soruyormuşum...
Yaşlar bu kadar yakın olunca yapılan yaramazlıklarda bir oluyor tabii ki...Sanırım afacanlıklarımızla annemi hayatından bezdirmişizdir....Hele kuzenlerde bize gelince Allaaahhh ver elini yaramazlık...Odanın ortasında kavunu top yapıp birbirimize atarken paaatt diye düşürüp patlatmak mı dersiniz, çiçek pasajında turist kadınların ensesine kamışla üflemek mi dersiniz neler neler...Uslu uslu oturmak varken yuvarlak masanın etrafına oturup birbirimize korkunç hikayeler anlatırdık ışıkların kapalı olduğunu söylememe bilmem gerek varmı?...Sonra da kendi anlattıklarımızdan korkup çığlık çığlığa yukarı anneanneme kaçardık...Küçüklük işte...
Hiç öptürmezdi kendini benim gıcık kardeşim...Gel bi kere öpeyim derdim...Gelir yanağını uzatır tam öpecekken çekilirdi...Sinir ederdi beni...Hahahahaaha yazarken aklıma ne geldi...Eski evimizde salonumuz çok büyüktü...Biz de orda oyun oynuyorduk her zamanki gibi..Oynarken kardeşim beni itti bende koltuğa düştüm hiç bir yerimi vurmadım ama ben numaradan kafamı vurmuş gibi yaptım...Yattım koltuğa hüngür hüngür ağlıyorum güya...Önce inanmadı...Sonra baktım yüzünün şekli değişiyor...Ağlama üzlüyorum diyor bana...Ben hala ağlama numarasına devam ediyorum...Sonra bir baktım ''ağlamaaaa beni de ağlatıcaksıııınnnnnnnn'' diyip ağlamaya başladı ama ne ağlamak ne ağlamak...Bu sefer birde susturmaya uğraşmıştım...Oyyy yerim ben boncuğumu...Nasıl da ağlamıştı öyle tombiş yanakları hemen kızarmıştı...Bir kere de kafasına basketbol topu attı diye bir çocuğu nerdeyse dövecektim...Durup dururken başımı derde sokucaktım:=)...Daha yüzlerce anımız var böyle...
Hepimizi hepimizden kıskanır...Ben annemin yanına oturayım hemen gelir ortamıza oturur...Bi de bıdı bıdı hiç durmaz çenesi...Bazen teyzeme falan kalmaya gittiğinde eve bir sessizlik çöküyor:=)...Ama hemencik özlüyoruz boncuğu...Kavga ettiğimizde annem hep bize birinizi Edirne'ye birinizi Kars'a vericem o zaman anlarsınız değerinizi der...Ben dayanamam ki kuzumdan ayrı kalmaya...Her ne kadar beni fazlasıyla sinirlendirsede et tırnaktan ayrılmıyor işte...En güzel yaramazlıkları en güzel doğum günlerini hep birlikte yaşadık...Umarım daha uzuuuuuunnnn yıllaaarrrr doğum günlerimizi birlikte kutlarız benim tombiş yanaklı meleğim...Belki biz değil ama çocuklarımız yapar yaramazlıkları...Seni seven ablan:=)...
Bizi dışardan bir görseniz abla-kardeş demeye bin şahit gerekir...Hem o benden büyük duruyor hemde birbirimize pek benzemiyoruz...Yeni tanıştığımız her insan şu cümleyi kuruyor ''aaaaa inanmıyorum abla olaan sen misiiiinnnnn?''...Uzun yıllar görmediğimiz uzak akrabalar ya da çoookk eski komşular gördüklerinde büyük olan sen miydin diyorlar kardeşime:=)...Benden büyük dursada aramızda sadece 2 yaş olsada bu ablalık yapmama engel değil tabii ki...
Kardeş olduğumuz için doğal olarak paylaştığımız bir sürü şey var...Kıyafetlerimiz, takılarımız, annemiz, babamız bunun yanı sıra bir de doğum günlerimiz:=)...Eveeett yanlış duymadınız doğum günlerimiz...Aramızda iki yaş olmasına rağmen ikimizin de doğduğumuz gün aynı sadece yıllar farklı:=)...İki yaşıma girdiğim gün annem bana dünyanın en güzel hediyesini vermiş...Tombiş yanaklı güzel bir kız..Her ne kadar doğdunu hatırlamasam da kucağıma aldığımdaki resmi gördüğümde sevindiğim yüzümden belli...Zaten sürekli ''karşim mi?'' ''karşim mi?'' diye soruyormuşum...
Yaşlar bu kadar yakın olunca yapılan yaramazlıklarda bir oluyor tabii ki...Sanırım afacanlıklarımızla annemi hayatından bezdirmişizdir....Hele kuzenlerde bize gelince Allaaahhh ver elini yaramazlık...Odanın ortasında kavunu top yapıp birbirimize atarken paaatt diye düşürüp patlatmak mı dersiniz, çiçek pasajında turist kadınların ensesine kamışla üflemek mi dersiniz neler neler...Uslu uslu oturmak varken yuvarlak masanın etrafına oturup birbirimize korkunç hikayeler anlatırdık ışıkların kapalı olduğunu söylememe bilmem gerek varmı?...Sonra da kendi anlattıklarımızdan korkup çığlık çığlığa yukarı anneanneme kaçardık...Küçüklük işte...
Hiç öptürmezdi kendini benim gıcık kardeşim...Gel bi kere öpeyim derdim...Gelir yanağını uzatır tam öpecekken çekilirdi...Sinir ederdi beni...Hahahahaaha yazarken aklıma ne geldi...Eski evimizde salonumuz çok büyüktü...Biz de orda oyun oynuyorduk her zamanki gibi..Oynarken kardeşim beni itti bende koltuğa düştüm hiç bir yerimi vurmadım ama ben numaradan kafamı vurmuş gibi yaptım...Yattım koltuğa hüngür hüngür ağlıyorum güya...Önce inanmadı...Sonra baktım yüzünün şekli değişiyor...Ağlama üzlüyorum diyor bana...Ben hala ağlama numarasına devam ediyorum...Sonra bir baktım ''ağlamaaaa beni de ağlatıcaksıııınnnnnnnn'' diyip ağlamaya başladı ama ne ağlamak ne ağlamak...Bu sefer birde susturmaya uğraşmıştım...Oyyy yerim ben boncuğumu...Nasıl da ağlamıştı öyle tombiş yanakları hemen kızarmıştı...Bir kere de kafasına basketbol topu attı diye bir çocuğu nerdeyse dövecektim...Durup dururken başımı derde sokucaktım:=)...Daha yüzlerce anımız var böyle...
Hepimizi hepimizden kıskanır...Ben annemin yanına oturayım hemen gelir ortamıza oturur...Bi de bıdı bıdı hiç durmaz çenesi...Bazen teyzeme falan kalmaya gittiğinde eve bir sessizlik çöküyor:=)...Ama hemencik özlüyoruz boncuğu...Kavga ettiğimizde annem hep bize birinizi Edirne'ye birinizi Kars'a vericem o zaman anlarsınız değerinizi der...Ben dayanamam ki kuzumdan ayrı kalmaya...Her ne kadar beni fazlasıyla sinirlendirsede et tırnaktan ayrılmıyor işte...En güzel yaramazlıkları en güzel doğum günlerini hep birlikte yaşadık...Umarım daha uzuuuuuunnnn yıllaaarrrr doğum günlerimizi birlikte kutlarız benim tombiş yanaklı meleğim...Belki biz değil ama çocuklarımız yapar yaramazlıkları...Seni seven ablan:=)...
Pembe Kar Rüyam...
29.01.2008
Şu an dışarda lapa lapa kar yağıyor...Hemen arkamdaki pencereye vuran fırtına içerde olmama rağmen beni üşütmeye yetiyor..Günlerdir ha bugün ha yarın derken nihayet kar yağmaya başladı...Her akşam haberleri dinledikten sonra sabah bembeyaz bir İstanbul'a uyanacağımı düşünüyorum ama nafile kar bir türlü yağmıyor...Zaten pek de yağmasını istemiyorum...Yağarken seyretmesi kartopu oynaması ne kadar zevkliyse kar eriyipte bütün yollar çamur olunca bir yerlere gitmek o kadar işkence oluyor...Gerçi yollar karla kaplıykende öyle ama en azından yağarken romantik hayaller kurabiliyorsunuz değil mi?:=)...Elimde çok şık bir kadehte kırmızı şarap,tam karşımda şöminenin ateşiyle yüzü aydınlanan sevdiğim adam...Ve dışarda lapa lapa kar yağıyor...Çok romantik:=))..
Küçükken karın yağmasını dört gözle beklerdim...Her çocuk gibi...Gece yarılarına kadar bütün mahalle kar topu oynayıp kardan adam yapmak için yarışır dururduk..En büyük kardanadamın önünde fotoğraf çektirirdik ama yine de yapanları kıskanırdık:=)...Erkekler kartoplarını hep çok sert atıp kollarımızı bacaklarımızı acıtırdı...En zevkli olan ise herkesin tepsiyi poşeti kapıp bizim yokuştan aşşağı ffiiyyuuuuuu diye kaymasıydı...Kendi yöntemlerimizle yaptığımız kızaklarla saatlerce kayardık...Yaşını başını almış en ağır başlı teyzeler bile ellerinde poşetler kendilerini bu zevkli oyuna bırakırlardı...Annem hepimize kocaman fincanlarda çay verirdi içimiz ısınsın diye...İçinede bir kaşık bal atardı..O da enerji versin diye:=)...Şimdi ise karın yağmasını büyük bir heyecanla beklemiyorum...Şimdi bana kar yağacakmış dediklerinde işe nasıl gideceğimi düşünüyorum...Halbuki küçükken okullar tatil olcak diye sevinirdik...Kalkar kalkmaz televizyonu açar hemen haberlere bakardık...Buz tutmuş yollar,felç olan trafik umurumuzda bile değildi...
Çoook küçükken bir gece rüyamda pembe kar yağdığını görmüştüm...Fuşya ve toz pembe renklerindeydi...O kadar net hatırlıyorum ki...Rüyamda uyuyordum..Annem ve babam beni uyandırıyorlardı...Kapının önüne bir çıkıyorduk ki her yer pembe olmuş:=)...Kardeşimle pembe kartopları yapıp oyun oynuyorduk...Rüyası bile inanılmazdı...Bir gece camdan bakıp pembe kar yağdığını görsek ne yaparız acaba?....Ben herhalde dilimi yutardım...Pembiş bir kardanadam düşünsenize...Ne kadar şirin olurdu değil mi?...Pamuk şeker gibi...Hemmeeennn romantik bir hayal daha kurmak istiyorum...Sevgilinizle pembe karın altında dans ettiğinizi hayal edin...Saçlarınıza şeker gibi karlar yağarken sevdiğinizin kollarında dans etmek sanırım muhteşem olurdu....Umarım herkes birgün rüyasında da olsa şeker karlardan görür:=)))....
Küçükken karın yağmasını dört gözle beklerdim...Her çocuk gibi...Gece yarılarına kadar bütün mahalle kar topu oynayıp kardan adam yapmak için yarışır dururduk..En büyük kardanadamın önünde fotoğraf çektirirdik ama yine de yapanları kıskanırdık:=)...Erkekler kartoplarını hep çok sert atıp kollarımızı bacaklarımızı acıtırdı...En zevkli olan ise herkesin tepsiyi poşeti kapıp bizim yokuştan aşşağı ffiiyyuuuuuu diye kaymasıydı...Kendi yöntemlerimizle yaptığımız kızaklarla saatlerce kayardık...Yaşını başını almış en ağır başlı teyzeler bile ellerinde poşetler kendilerini bu zevkli oyuna bırakırlardı...Annem hepimize kocaman fincanlarda çay verirdi içimiz ısınsın diye...İçinede bir kaşık bal atardı..O da enerji versin diye:=)...Şimdi ise karın yağmasını büyük bir heyecanla beklemiyorum...Şimdi bana kar yağacakmış dediklerinde işe nasıl gideceğimi düşünüyorum...Halbuki küçükken okullar tatil olcak diye sevinirdik...Kalkar kalkmaz televizyonu açar hemen haberlere bakardık...Buz tutmuş yollar,felç olan trafik umurumuzda bile değildi...
Çoook küçükken bir gece rüyamda pembe kar yağdığını görmüştüm...Fuşya ve toz pembe renklerindeydi...O kadar net hatırlıyorum ki...Rüyamda uyuyordum..Annem ve babam beni uyandırıyorlardı...Kapının önüne bir çıkıyorduk ki her yer pembe olmuş:=)...Kardeşimle pembe kartopları yapıp oyun oynuyorduk...Rüyası bile inanılmazdı...Bir gece camdan bakıp pembe kar yağdığını görsek ne yaparız acaba?....Ben herhalde dilimi yutardım...Pembiş bir kardanadam düşünsenize...Ne kadar şirin olurdu değil mi?...Pamuk şeker gibi...Hemmeeennn romantik bir hayal daha kurmak istiyorum...Sevgilinizle pembe karın altında dans ettiğinizi hayal edin...Saçlarınıza şeker gibi karlar yağarken sevdiğinizin kollarında dans etmek sanırım muhteşem olurdu....Umarım herkes birgün rüyasında da olsa şeker karlardan görür:=)))....
Mickey Mouse Telefon...
14.01.2008
Tostlarım benim nasıl bir Mickey Mouse manyağı olduğumu bilirler...İnternette gezinirken bu telefonu gördüm...B-A-Y-I-L-D-I-M...Bu resmi Serdar'a göstermeliyim....O mesajı alıcaktır :=)...Ya da yeter artık aşkım odan Mickey Mouse dolu dicektir:=))...Hakikaten o kadar Mickey Mouse li eşyam var ki...Hepsinide sevgilim aldı çatlayında patlayyyııııııııııııııııınnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn:=)))
Tostlarım benim nasıl bir Mickey Mouse manyağı olduğumu bilirler...İnternette gezinirken bu telefonu gördüm...B-A-Y-I-L-D-I-M...Bu resmi Serdar'a göstermeliyim....O mesajı alıcaktır :=)...Ya da yeter artık aşkım odan Mickey Mouse dolu dicektir:=))...Hakikaten o kadar Mickey Mouse li eşyam var ki...Hepsinide sevgilim aldı çatlayında patlayyyııııııııııııııııınnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn:=)))
Gzm Hasta Olunca...
11.01.2008
Bir kaç gündür hastalığım nedeniyle işe gidemiyorum ve tostlarımı çoookk özledim...Neyse ki pazartesi günü kavuşacağım tontişlerimle...Ama benim bitanelerim beni yalnız bırakmadılar arayıp nasıl olduğumu sordular...Sürekli yatıyorum ve bademciklerimdeki iltihabın neden olduğu acıyla fazla bişey yiyemiyorum...Sadece iğne olmak için dışarı çıkıyorum...Veeee ben iğneden çoookkk korkuyorum....Daha doğrusu korkuyordum...Ama hemşireciğimin eli o kadar hafif ki hiçbişey hissetmiyorum...Gerçi akşam iğnelerimde hemşire değişiyor onlarda fena değil ama sabahki hemşireyi kimseye değişmem:=))...Resimdeki kadar korkunç bir hemşire iğne yapmıyor yani bana:=))...İnsan hasta olduğunda sağlığının değerini daha iyi anlıyor...Keşke daha fazla dikkat etseydimde hasta olmasaydım diyorsun...
Çarşamba gecesi ateşim 40 dereceye çıktığı için ve bir türlü düşüremediğimiz için acile gitmek zorunda kaldık...Müşade odasında yatarken yanımdaki yatakta bir bebek vardı ve geldiğinden beri ağlıyordu hiç susmamıştı...Akciğerlerinde iltihap vardı bebişin...Ve daha 3-4 aylık kadardı...O ağlarken sanki benim çocuğummuş gibi üzüldüm...Bebiş birazcık şişmanmış(arada perde olduğundan göremiyordum) damarını bulamıyorlardı ve bu yüzden serum veremediler...Ben bu kadar üzüldüğüme göre kim bilir anne babası ne kadar çok üzülmüşlerdir...Allah'ım ne olur bebeğe acil şifalar ver diye dua ettim içimden...Kadıncağız bir yandan ağlıyor bebek bir yandan...O anda canını alıcaz bebeğin ancak öyle iyileşebilir deseler kadıncağız hiç düşünmeden evet derdi heralde...Herşeyin başı sağlık diye boşuna dememişler...
Tostlarım ne olur kendinize dikkat edin...Herşeye sahip olabilirsiniz ama sağlığınızı kolay kolay geri kazanamayabilirsiniz...Bu yüzdeeeeennnnnn bu Gizem tostunuzu üzmeyin ve hastalanmayın olur mu benim güzelleriimmmmmmmmmm...
23 Şubat 2008 Cumartesi
Biz Bize Toplandık...
07.01.2008
Dün hep birlikte çok güzel vakit geçirdik tostlarımla…Bu ay Merve tostumuzdaydık…Annesiyle birlikte bize çok güzel yemekler hazırlamıştı Mervecik…Gökçeler de olduğu gibi dünde o kadar çok yedik ki…Sofradan kalktığımızda nefes almakta zorluk çekiyorduk…En çok Gökçecimle ben yedik herhalde…Hele kısırla içli köfte bir harikaydı...İçli köfteden daha çok yemek istedim ama yer kalmamıştı maalesef…Fatma Teyze’mizin ve Merve’nin tonton anneannesinin ellerine sağlık…Bir sürü dedikodu yaptık :=)….Tuba’nın da başını şişirdik…Ama çok tatlı bir kızdı…Tuba ile yeni tanışmamıza rağmen hemen kaynaştık…
Daha sonra hep birlikte dışarı çıktık…Veeeeeeeeeeee meşhur Esra (Merve’nin küçük kuzeni) ile tanışma fırsatını yakaladık…Allah’ım o ne bilmişlik o ne tatlılık öyle…Uzun zamandır bu küçük yaramazla tanışmayı bekliyorduk…O kadar cana yakındı ki hiç yabancılık çekmedi…Gelir gelmez Gökçe Ablasıyla Gizem Ablasının elinden tuttu…O kadar çok eğlendik ki…Birlikte şarkı bile söyledik…Esra ya çok güzel pembe tokalar aldık…Çok mutlu oldu cimcime…Esra ile bir ara Noel Baba var mı yok mu diye tartışıyorduk:=))…E bu kadar bilmiş bir çocukla birlikte olunca böyle derin konulara dalabiliyorsunuz…Bir de baktık ki çocukların karnı acıkmış:=)….Tuba’nın kardeşi Enes hamburger yemek istiyor bizim cadı kız da tutturmuş ‘’ben pilav istiyoruuummmm’’ diye…Bütün çocuklar dışarı çıkınca hamburger yemek ister Esra da tam tersine pilav diye tutturdu…Neyse ki oyuncak sevdasına çocuk menüsü yemeyi kabul etti…Hello Kitty li çok güzel oyuncağı oldu…Oyuncağının içinden küçük etiketler çıkmıştı Esracık bir yandan yemek yiyor biryandan da oyuncağıyla meşgul oluyordu biz de o sırada konuşmaya dalmışız bir de baktık ki etiketleri bütün yüzüne yapıştırmış…O kadar komikti ki…Tostlarımla küçük bir ‘’annelik’’ provası yapmış olduk:=))…Bence çok güzel üstesinden geldik…Esra’nın montunu Gökçe’nin çantasında unuttuğumuzu saymazsak gayet iyiydi :=)….Bakalım bizim çocuklarımız olduğunda bu kadar sabırlı olabilecek miyiz?...
Akşam olup ta evlere dağıldığımızda ve yorgun bir şekilde sevgilimle minibüste giderken acaba evlenip çoluk çocuğa karıştığımızda birbirinden güzel tostlarımla yine böyle her birlikte alışverişe çıkacak mıyız, muhteşem sofralar kurup yine bir yandan yemek yiyip bir yandan da dedikodu yapabilecek miyiz, ve en önemlisi torunlarımız olduğunda muhteşem sofraları bu sefer torunlarımıza ama yine birlikte kurabilecek miyiz? diye düşündüm…Ve bunun olması için içimden dua ettim…Sizleri çok seviyorum benim güzeller güzeli tostlarım….
22 Şubat 2008 Cuma
Çam Ağacı,Noel Baba ve Kırmızı...
26.12.2007
Yeni bir yıla gireceğimiz şu sayılı günlerde ‘’köşe yazıma:=)’’ yazacak daha uygun bir konu olduğunu düşünemiyorum…Her yeni yıl insanlar için yeni başlangıçların, yeni kararların kapısı olarak görülür...Hep içimizde her şeyin daha iyi olacağına dair umutlar besleriz…Garip garip kararlar veririz…Mesela teyzem her yılbaşında sigarayı bırakmak için kendine söz verir:=)…Ama hiçbir zaman başarılı olamaz…
Akla hayale gelmedik şeyler yaparız yeni yılın bize uğurlu gelmesi için…Kırmızı çamaşır patlaması da bunlardan biri:=)…Eminim ki 2008 e girdiğimiz saniyelerde kırmızı çamaşır giyen milyonlarca insan olacak…İtiraf etmeliyim bende giyenlerden biriyim:=)…Napalım inanmışız bir kere yapmazsak içimiz rahat etmez…Tabii ki sadece çamaşır hikayesi yok..Bir de kapının önünde nar patlatmak var…Evin bereketi artsın diye…Kim bilir daha bilmediğimiz bir sürü şey vardır…
Klasik espriler havada uçuşur…31 Aralık ta herkes ‘’hadi seneye görüşürüz’’ diye iiğğğğğreeeeeeennnnççççççç bir espri yapar…İlkokuldan beri kurtulamadım gitti şu espriden ya…Bunu okuyan ‘’tostlarımın’’ ayın 31’nde beni sinir etmek için ‘’seneye görüşürüz tontişkoooooo’’ dediklerini şimdiden duyar gibiyim…Ya da yeni yıla uyuyarak girenlere ‘’he he tembel bütün sene uyuyacaksın’’ derler…Gülerek girsek ne oluyor ki bütün sene gülüyor muyuz?...
Ailem için gelenek haline gelmiş bir şey de yılbaşı ağacıdır…Aralık’ın başında yerinden ağacımızı ve süslerimizi çıkarır, süsleyip salonumuzun en güzel yerine koyarız…Küçükken ağacımızı süsleyince yılbaşını sabırsızlıkla beklerdik kardeşimle…Mutlaka birinin evinde toplanılırdı…Sofra bir güzel donatılıp bütün gece yiyip içilirdi…Kuzenlerimizle yılbaşına özel kareografiler hazırlar gece boyunca dans ederdik…Özellikle kuzenim Cansu ile hazırladığımız bir dans vardı ki hakikaten görmeye değerdi…Küçüklük işte…
Uzun lafın kısası sevgili okurlarım, kırmızı çamaşır uğur getirse de getirmese de giymeye devam edeceğiz ve hayata dair bütün iyi niyetlerimizi yüreğimize saklayıp yeni yılda karşımıza çıkmalarını umut edeceğiz...Ve bunu yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz…2007 nin son saniyelerini 10 dan geriye doğru sayarken umarım herkes sevdikleriyle birlikte olur…
Yeni yılda yapılacaklar ve yapılması hayal edilenler:=)
1-Kilo vermeye çok kararlı bir giriş yapmak :=)
2-Kitap okumaya yeniden başlamak
3-Sevgilimle kış tatili yapmak
4-Para biriktirmek (mutlaka yapmalıyım)
5-Ehliyet almak
6-Trenle yolculuk yapmak (sevgilimle)
7-Dedemin mezarına sadece bayramlarda değil daha sık gitmek
8-Odamı sürekli toplu tutmak (sanırım bu hayal kısmında olacak)
9-Kızlarla mori ye gitmek :=)
10-Büşramla tontişkolarımı tanıştırmak
11-Yemek yapmayı öğrenmek
12-Gece denize girmek (hiç girmedim korkumdan 2008 de inşallah :=) )
13-İngilizce kursumu bitirmek
19-Yüzüklerimizi değiştirmek
20-Peugeot 206CC almak
Bakalım hangilerini gerçekleştirebileceğim:=)))….Seneye Allah kısmet ederse bu yazıma bakıp bir değerlendirme yaparım…
Yeni bir yıla gireceğimiz şu sayılı günlerde ‘’köşe yazıma:=)’’ yazacak daha uygun bir konu olduğunu düşünemiyorum…Her yeni yıl insanlar için yeni başlangıçların, yeni kararların kapısı olarak görülür...Hep içimizde her şeyin daha iyi olacağına dair umutlar besleriz…Garip garip kararlar veririz…Mesela teyzem her yılbaşında sigarayı bırakmak için kendine söz verir:=)…Ama hiçbir zaman başarılı olamaz…
Akla hayale gelmedik şeyler yaparız yeni yılın bize uğurlu gelmesi için…Kırmızı çamaşır patlaması da bunlardan biri:=)…Eminim ki 2008 e girdiğimiz saniyelerde kırmızı çamaşır giyen milyonlarca insan olacak…İtiraf etmeliyim bende giyenlerden biriyim:=)…Napalım inanmışız bir kere yapmazsak içimiz rahat etmez…Tabii ki sadece çamaşır hikayesi yok..Bir de kapının önünde nar patlatmak var…Evin bereketi artsın diye…Kim bilir daha bilmediğimiz bir sürü şey vardır…
Klasik espriler havada uçuşur…31 Aralık ta herkes ‘’hadi seneye görüşürüz’’ diye iiğğğğğreeeeeeennnnççççççç bir espri yapar…İlkokuldan beri kurtulamadım gitti şu espriden ya…Bunu okuyan ‘’tostlarımın’’ ayın 31’nde beni sinir etmek için ‘’seneye görüşürüz tontişkoooooo’’ dediklerini şimdiden duyar gibiyim…Ya da yeni yıla uyuyarak girenlere ‘’he he tembel bütün sene uyuyacaksın’’ derler…Gülerek girsek ne oluyor ki bütün sene gülüyor muyuz?...
Ailem için gelenek haline gelmiş bir şey de yılbaşı ağacıdır…Aralık’ın başında yerinden ağacımızı ve süslerimizi çıkarır, süsleyip salonumuzun en güzel yerine koyarız…Küçükken ağacımızı süsleyince yılbaşını sabırsızlıkla beklerdik kardeşimle…Mutlaka birinin evinde toplanılırdı…Sofra bir güzel donatılıp bütün gece yiyip içilirdi…Kuzenlerimizle yılbaşına özel kareografiler hazırlar gece boyunca dans ederdik…Özellikle kuzenim Cansu ile hazırladığımız bir dans vardı ki hakikaten görmeye değerdi…Küçüklük işte…
Uzun lafın kısası sevgili okurlarım, kırmızı çamaşır uğur getirse de getirmese de giymeye devam edeceğiz ve hayata dair bütün iyi niyetlerimizi yüreğimize saklayıp yeni yılda karşımıza çıkmalarını umut edeceğiz...Ve bunu yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz…2007 nin son saniyelerini 10 dan geriye doğru sayarken umarım herkes sevdikleriyle birlikte olur…
Yeni yılda yapılacaklar ve yapılması hayal edilenler:=)
1-Kilo vermeye çok kararlı bir giriş yapmak :=)
2-Kitap okumaya yeniden başlamak
3-Sevgilimle kış tatili yapmak
4-Para biriktirmek (mutlaka yapmalıyım)
5-Ehliyet almak
6-Trenle yolculuk yapmak (sevgilimle)
7-Dedemin mezarına sadece bayramlarda değil daha sık gitmek
8-Odamı sürekli toplu tutmak (sanırım bu hayal kısmında olacak)
9-Kızlarla mori ye gitmek :=)
10-Büşramla tontişkolarımı tanıştırmak
11-Yemek yapmayı öğrenmek
12-Gece denize girmek (hiç girmedim korkumdan 2008 de inşallah :=) )
13-İngilizce kursumu bitirmek
19-Yüzüklerimizi değiştirmek
20-Peugeot 206CC almak
Bakalım hangilerini gerçekleştirebileceğim:=)))….Seneye Allah kısmet ederse bu yazıma bakıp bir değerlendirme yaparım…
Hiç Görmeyip Çok Sevdiğim...
Dedeciğim;
Bugün sana mektup yazmaya karar verdim…İnsan hiç görmediği dedesi için ne yazabilir ki?...Ya da neler düşünebilir?...Sanırım başkaları onlar daha doğmadan bu hayattan göçüp gitmiş dedeleri için çok da fazla şey hissedemezler…Ama benim açımdan durum hiç de öyle değil…Benim doğmama 4 ay varken gitmişsin dede…Beni beklemeden.. Göremedim seni..Seni hatırlayıp hatırlamamak değil beni en çok üzen..Asıl üzüldüğüm nokta senin beni görememiş olman..Beni bir kere kucağına alabilseydin bu bile yeterdi bana…Bir kere torunum diyebilseydin, koklayabilseydin süt kokumu…Kuzenlerim seni anlattıkça hep susturdum onları…Kıskandım dede napayım?...Hep anneanneme sordum seni…Seda Ablama pembe ayakkabı aradığını, Göksenin Ablama kahverengi terlik aradığını anlattı bana..Tabii o zamanlar çok çeşit olmadığından pembe ayakkabı ve kahverengi terlik bulmak bir hayli zormuş..Ama sen aramış taramış bulmuşsun torunların için…Keşke bende senden elbise isteyebilseydim sende elimden tutup beni götürseydin ne kadar güzel olurdu…İmkansız olduğu için bende rüyalarımda görmek istedim seni..Her gece anneannemin elini tutup söylediklerini tekrar ettim…’’Allah’ım anneme, babama, kardeşime, anneanneme ve bütün sevdiklerime sağlıklı ömürler ver…Bizi kazalardan koru…Babama çok para ver…Allah’ım dedemi rüyamda göreyim..Amin’’…Her gece birlikte bu duayı ettik…Ama hiç göremedim…Ta ki 20 yaşıma gelene kadar...Nihayet rüyamda görebildim seni...Aynı Göksenin Ablam la olduğun resimdeki gibiydin…İnanamamıştım...O kadar mutlu oldum ki...Ben doğduktan sonra anneannem duyduğu üzüntüyü benimle gidermeye çalışmış...Ben ilaç gibi gelmişim Hatuş’a...Bende Hatuş diyorum dede tıpkı senin gibi…İkimizde birbirimize çok düşkünüz…Hatuş hep gittiğiniz şehirleri anlatır bana…Maşallah gitmediğiniz yer kalmamış dede…Yeni Karamürsel Mağazasına bugünkü adıyla YKM a gidip alışveriş yaparmışsınız..Her dediğini yaparmışsın anneannemin…Dedeciğim, anneannem anlatırken seni bazen aksiliği tutardı diyor…Bende kızıyorum hemen…Hiç laf söylettirmem ben dedeme …Bir sürü resmin var hep onlara bakıyorum…Genelde kucağında kuzenlerim var…Kucağında torunun varken hiç fotoğraf makinesine bakmamışsın hep onlara bakıyorsun gülümseyerek…O kadar tatlı bir gülümsemen var ki dedeciğim…Fotoğraftan bile belli oluyor torunlarına bakarken gözlerinin içinin güldüğü…Beni görseydin bana da öyle bakardın değil mi?..Bir de ben çok küçük doğmuşum daha bir üstüme düşerdin ooohhhh ne güzel…Çok kıskanıyorum kuzenlerimi…O tombiş yanaklarını öpebilmişler…Elinden tutup gezebilmişler…Biz bunların hiç birini yapamadık ama içimde yerin o kadar büyük ki…Belki de görüyorsundur beni kim bilir..Belki uykumda gelip saçlarımı okşamışsındır…Keşke bunlar hayal değil de gerçek olsaydı…Hiç görmediği dedesini bu kadar seven bir insan var mıdır acaba benden başka?...Dede deyişimi duyamasan da, büyüdüğümü göremesen de, elimden tutup parka götüremesen de sen hep benim yanımdaydın ve yanımdasın…Ama nasıl olsa bir gün sonsuza kadar beraber olacağız değil mi dedelerin en tatlısı?...Hiç kimse benim dedem kadar tatlı olamaz ve hiç kimse onun yerini tutamaz…Seni çok seviyorum dedeciğim...
Bugün sana mektup yazmaya karar verdim…İnsan hiç görmediği dedesi için ne yazabilir ki?...Ya da neler düşünebilir?...Sanırım başkaları onlar daha doğmadan bu hayattan göçüp gitmiş dedeleri için çok da fazla şey hissedemezler…Ama benim açımdan durum hiç de öyle değil…Benim doğmama 4 ay varken gitmişsin dede…Beni beklemeden.. Göremedim seni..Seni hatırlayıp hatırlamamak değil beni en çok üzen..Asıl üzüldüğüm nokta senin beni görememiş olman..Beni bir kere kucağına alabilseydin bu bile yeterdi bana…Bir kere torunum diyebilseydin, koklayabilseydin süt kokumu…Kuzenlerim seni anlattıkça hep susturdum onları…Kıskandım dede napayım?...Hep anneanneme sordum seni…Seda Ablama pembe ayakkabı aradığını, Göksenin Ablama kahverengi terlik aradığını anlattı bana..Tabii o zamanlar çok çeşit olmadığından pembe ayakkabı ve kahverengi terlik bulmak bir hayli zormuş..Ama sen aramış taramış bulmuşsun torunların için…Keşke bende senden elbise isteyebilseydim sende elimden tutup beni götürseydin ne kadar güzel olurdu…İmkansız olduğu için bende rüyalarımda görmek istedim seni..Her gece anneannemin elini tutup söylediklerini tekrar ettim…’’Allah’ım anneme, babama, kardeşime, anneanneme ve bütün sevdiklerime sağlıklı ömürler ver…Bizi kazalardan koru…Babama çok para ver…Allah’ım dedemi rüyamda göreyim..Amin’’…Her gece birlikte bu duayı ettik…Ama hiç göremedim…Ta ki 20 yaşıma gelene kadar...Nihayet rüyamda görebildim seni...Aynı Göksenin Ablam la olduğun resimdeki gibiydin…İnanamamıştım...O kadar mutlu oldum ki...Ben doğduktan sonra anneannem duyduğu üzüntüyü benimle gidermeye çalışmış...Ben ilaç gibi gelmişim Hatuş’a...Bende Hatuş diyorum dede tıpkı senin gibi…İkimizde birbirimize çok düşkünüz…Hatuş hep gittiğiniz şehirleri anlatır bana…Maşallah gitmediğiniz yer kalmamış dede…Yeni Karamürsel Mağazasına bugünkü adıyla YKM a gidip alışveriş yaparmışsınız..Her dediğini yaparmışsın anneannemin…Dedeciğim, anneannem anlatırken seni bazen aksiliği tutardı diyor…Bende kızıyorum hemen…Hiç laf söylettirmem ben dedeme …Bir sürü resmin var hep onlara bakıyorum…Genelde kucağında kuzenlerim var…Kucağında torunun varken hiç fotoğraf makinesine bakmamışsın hep onlara bakıyorsun gülümseyerek…O kadar tatlı bir gülümsemen var ki dedeciğim…Fotoğraftan bile belli oluyor torunlarına bakarken gözlerinin içinin güldüğü…Beni görseydin bana da öyle bakardın değil mi?..Bir de ben çok küçük doğmuşum daha bir üstüme düşerdin ooohhhh ne güzel…Çok kıskanıyorum kuzenlerimi…O tombiş yanaklarını öpebilmişler…Elinden tutup gezebilmişler…Biz bunların hiç birini yapamadık ama içimde yerin o kadar büyük ki…Belki de görüyorsundur beni kim bilir..Belki uykumda gelip saçlarımı okşamışsındır…Keşke bunlar hayal değil de gerçek olsaydı…Hiç görmediği dedesini bu kadar seven bir insan var mıdır acaba benden başka?...Dede deyişimi duyamasan da, büyüdüğümü göremesen de, elimden tutup parka götüremesen de sen hep benim yanımdaydın ve yanımdasın…Ama nasıl olsa bir gün sonsuza kadar beraber olacağız değil mi dedelerin en tatlısı?...Hiç kimse benim dedem kadar tatlı olamaz ve hiç kimse onun yerini tutamaz…Seni çok seviyorum dedeciğim...
1m3g'nin İlk köşe Yazısıydı...
18.12.2007
Blogumuzun ilk köşe yazısını ben yazacağım için hem çok mutluyum hem de çok heyecanlı…Aslında yazı yazmayı pek beceremezdim ya da ben öyle zannediyordum…Merveciğim bana ‘’hadi anneannene mektup yaz’’ diyene kadar pek de niyetim yoktu açıkçası…Okul hayatım boyunca kompozisyon derslerinden hep nefret etmişimdir…Bu nefret belki de kompozisyonun öğretmenlerimiz tarafından mecbur bırakılan bir konu üzerine yazılacak olmasıydı…Allah’ım neydi o…Yok öğretmenler günüyle ilgili, yok çevre kirliliğiyle ilgili düşün düşün aklına yazacak bir şey gelmez…Hem zaten 50 kişilik sınıfta yazılacak şeylerde hemen hemen aynıdır…Halbuki bıraksalardı bizi şöyle serbest….Belki de döktürürdük kağıda bütün düşündüklerimizi…Şimdi şaşırıyorum kendime okuldayken bir cümle yazarken kırk kere düşünen ben nasıl oluyor da şimdi düşündüklerimi bu kadar rahat ifade edebiliyorum…Mesela Büşra ne kadar güzel şeyler yazardı...Hele ki ‘’mavi çok yakışır gri bedenime’’ diye bir kompozisyonu vardı ki dillere destan…Şimdi ben de Büşra ve Merve kadar yazamasam da yine de fena değilim:=)...
Bir de şunu çok merak ediyorum…Köşe yazarları her seferinde yazacak konuyu nerden buluyorlar anlamıyorum…Hem konu bul hem yaz hem büyük marifet doğrusu…Bakalım ilerleyen zamanlarda biz amatör köşe yazarları neler bulup neler yazacağız…Ayşe Arman, Ayşe Özyılmazel, Tuğçe Baran, Gülse Birsel, Haşmet Babaoğlu, Pakize Suda bu köşe yazarlarının köşelerini zevkle okuyorum…Hele Ayşe Arman’la kızı Alya’nın maceralarına bayılıyorum…
Sevgili okurlarım:=) yani ‘’tost’’larım size yazım aracılığıyla bir teklifte bulunmak istiyorum…Benim sizden iyi olmasın bir arkadaşım var biliyorsunuz ki…Büşra…Ona söylesem o da bizimle yazılarını paylaşsa olur mu acaba kızlar?..Gerçi okulundan dolayı ne kadar katılabilir bize bilmiyorum ama siz de isterseniz bence çok güzel olur…Bu yazı heyecanı beni bayağı bir sardı doğrusu şimdiden bir daha ki yazımın konusunu düşünüyorum...Eğer vazgeçmez devam edersek birkaç sene sonra bu yazıyı okuduğumda eminim ki ‘’vay bee bu benim ilk yazımdı, ne kadar da kötü yazmışım’’ diyeceğim:=)…Belli mi olur kızlar belki bir yazar internette gezinirken yazılarımızı okur biz de meşhur oluruz...Ne kadar güzel oldu ya kendimize ait bir köşe ve içinde beynimizden geçen yüzlerce cümle…Yazımın sonuna geldim artık sevgili okurlarım:=)…Sizleri tekrar köşeme bekliyorum…Ve bayramınızı da kutluyorum…Görüşmek üzere…
Blogumuzun ilk köşe yazısını ben yazacağım için hem çok mutluyum hem de çok heyecanlı…Aslında yazı yazmayı pek beceremezdim ya da ben öyle zannediyordum…Merveciğim bana ‘’hadi anneannene mektup yaz’’ diyene kadar pek de niyetim yoktu açıkçası…Okul hayatım boyunca kompozisyon derslerinden hep nefret etmişimdir…Bu nefret belki de kompozisyonun öğretmenlerimiz tarafından mecbur bırakılan bir konu üzerine yazılacak olmasıydı…Allah’ım neydi o…Yok öğretmenler günüyle ilgili, yok çevre kirliliğiyle ilgili düşün düşün aklına yazacak bir şey gelmez…Hem zaten 50 kişilik sınıfta yazılacak şeylerde hemen hemen aynıdır…Halbuki bıraksalardı bizi şöyle serbest….Belki de döktürürdük kağıda bütün düşündüklerimizi…Şimdi şaşırıyorum kendime okuldayken bir cümle yazarken kırk kere düşünen ben nasıl oluyor da şimdi düşündüklerimi bu kadar rahat ifade edebiliyorum…Mesela Büşra ne kadar güzel şeyler yazardı...Hele ki ‘’mavi çok yakışır gri bedenime’’ diye bir kompozisyonu vardı ki dillere destan…Şimdi ben de Büşra ve Merve kadar yazamasam da yine de fena değilim:=)...
Bir de şunu çok merak ediyorum…Köşe yazarları her seferinde yazacak konuyu nerden buluyorlar anlamıyorum…Hem konu bul hem yaz hem büyük marifet doğrusu…Bakalım ilerleyen zamanlarda biz amatör köşe yazarları neler bulup neler yazacağız…Ayşe Arman, Ayşe Özyılmazel, Tuğçe Baran, Gülse Birsel, Haşmet Babaoğlu, Pakize Suda bu köşe yazarlarının köşelerini zevkle okuyorum…Hele Ayşe Arman’la kızı Alya’nın maceralarına bayılıyorum…
Sevgili okurlarım:=) yani ‘’tost’’larım size yazım aracılığıyla bir teklifte bulunmak istiyorum…Benim sizden iyi olmasın bir arkadaşım var biliyorsunuz ki…Büşra…Ona söylesem o da bizimle yazılarını paylaşsa olur mu acaba kızlar?..Gerçi okulundan dolayı ne kadar katılabilir bize bilmiyorum ama siz de isterseniz bence çok güzel olur…Bu yazı heyecanı beni bayağı bir sardı doğrusu şimdiden bir daha ki yazımın konusunu düşünüyorum...Eğer vazgeçmez devam edersek birkaç sene sonra bu yazıyı okuduğumda eminim ki ‘’vay bee bu benim ilk yazımdı, ne kadar da kötü yazmışım’’ diyeceğim:=)…Belli mi olur kızlar belki bir yazar internette gezinirken yazılarımızı okur biz de meşhur oluruz...Ne kadar güzel oldu ya kendimize ait bir köşe ve içinde beynimizden geçen yüzlerce cümle…Yazımın sonuna geldim artık sevgili okurlarım:=)…Sizleri tekrar köşeme bekliyorum…Ve bayramınızı da kutluyorum…Görüşmek üzere…
Her Yaşta Aşk...
Vazgeçilmezlerim...
-Anneannemin yaptığı yemekler
-Ailem…
-Yüzüğüm…Kılçık kolyelerim…
-3 yaşımdan beri hiçbirgece yanımdan ayırmadığım küçükyastığım…
-Kahverengi:=)) VE Pembe…
-Her biri bana bitanemi hatırlatan anahtarlıklarım…
-Mickey Mouse ve Minnie Mouse…
-Çizgi film seyretmek…
-Sevgilimin omzunda film seyretmek
-Sevdiklerimle çekildiğim fotoğraflarım…
-Fırın sütlaç,booll kaymaklı ayva tatlısı,çikolata kaplı pişmaniye
-Pencereme gizlice bırakılan çeşit çeşit Roccolar….
-Kentucky Fried Chicken…
-Etek ve çanta…
-Şeftali ve incir…
-Dondurma
-Mickey ve Minnie li herşeyim
-Nesquickli süt…
-İmzalı kitaplarım…
-Benim için özel olan şarkılar…
-Oje sürmek...
-Ailem…
-Yüzüğüm…Kılçık kolyelerim…
-3 yaşımdan beri hiçbirgece yanımdan ayırmadığım küçükyastığım…
-Kahverengi:=)) VE Pembe…
-Her biri bana bitanemi hatırlatan anahtarlıklarım…
-Mickey Mouse ve Minnie Mouse…
-Çizgi film seyretmek…
-Sevgilimin omzunda film seyretmek
-Sevdiklerimle çekildiğim fotoğraflarım…
-Fırın sütlaç,booll kaymaklı ayva tatlısı,çikolata kaplı pişmaniye
-Pencereme gizlice bırakılan çeşit çeşit Roccolar….
-Kentucky Fried Chicken…
-Etek ve çanta…
-Şeftali ve incir…
-Dondurma
-Mickey ve Minnie li herşeyim
-Nesquickli süt…
-İmzalı kitaplarım…
-Benim için özel olan şarkılar…
-Oje sürmek...
21 Şubat 2008 Perşembe
Anneanneme Mektup
Anneannelerin En Güzeli;
Belki ilk göz ağrın değilim ama sanki öyleymişim gibi seviyorsun beni biliyorum…Bende seni herkesten çok seviyorum anneanne…Küçükken anneni mi seviyorsun babanı mı sorularına hep anneannemi seviyorum derdim…Eski evimizde ne kadar güzel anılarımız vardı…Birlikte arka bahçeden taze naneleri toplar onları yıkar ayıklar kurutmak için sererdik…Sabah kalkar kalkmaz yanına koşardım kapıyı tekmeleyişimden anlardın geldiğimi daha sabahın çok erken vakitleri olmasına rağmen sobayı yakmış olurdun…İçim ısınırdı…Zaten çoğu zaman seninle yatardım anneanne elini tutmadan uyuyamazdım…Birlikte rüyamızda dedemi görmek için dua ederdik sen söylerdin ben tekrarlardım…Gece uyanır elini bıraktığımı fark ederdim…Yine hemen pamuk elini tutar uykuya dalardım…Sanki elini tutmasam kötü canavarlar beni uykumda senden kaçıracaklardı…Yanında kalmadığım zamanlarda gecenin bir yarısı annemi uyandırıp ‘’Anneannem ölürse ben ne yaparım’’ diye ağlardım…Ama şimdi biliyorum ki nasıl olsa buluşacağız…İncir yapraklarından güya dolma yapıp evcilik oynardık…Bir kere nasılda Gülhan Teyze yanlışlıkla yemişti:=)))…Hele ki yaptığın sütlaçları muhallebileri nasıl unutabilirim….Kışın salonda soba yanmadığı için oraya koyardın buzz gibi olurdu…Okuldan gelince hemen yerdim…Şimdi gözün daha iyi görse de yine yapsan anneanne…Yine de yaşlılıktan dolayı ağrıyan bacaklarına rağmen canım şunu istedi desem hemen pıtır pıtır mutfağa gider yaparsın…İçin durmaz biliyorum…Çünkü hep öyle dersin….Bir keresinde canım aşure istemişti o zaman daha küçüktüm…Okuldan bir gelmiştim ki sağ elinde bandaj var..Meğer torununa aşure yapacağım diye elini yakmışsın kaynar aşure eline dökülmüş…Ne kadar üzülmüştüm…Benim yüzümden elin yanmıştı…Şimdi burada akşama kadar düşünsem ne kadar çok anımız gelir aklıma yazmakla bitiremem…Çoraplarını giyer kaçırırdım,yatak odasındaki yatağın altında olan gazozları içerdim,yatakta takla atardım,salonun anahtarını kaçırıp gizlice salona girerdim ama yine de bana hiç kızmazdın…Dedemle gezdiğin şehirleri anlatırdın…Ne kadar özenirdim keşke sizinle olsaydım o zamanlar derdim…Eskişehir de annesiyle babasına cevap verdiği ve üzdüğü için taş olan iki kardeş vardı hep onu anlatırdın büyüyünce anladım ki biz annemizi üzmeyelim diye anlatıyordun…Ne kadar yaratıcısın anneanne:=))…Yerim seni ben…Düşündükçe o kadar çok şey hatırlıyorum ki hepsini yazmak istiyorum…Her yaz arı sokardı seni ve senin alerjin vardı…Hemen sokulan yer şişer, davul gibi olurdu…Altınolukta kolundan sokmuştu bir keresinde…Kolun çok kötü şişmişti..Küçüğüm ya arı soktuğu için öleceksin sanmıştım…Koluna bakıp bakıp ağlıyordum…Ne kadar çok korkuyordum seni kaybetmekten…Hala da korkuyorum ya… İnşallah Allah daha ömür verirde söylediğin gibi ben evimizden gelin çıkarken davul zurna çaldırırsın…Eğer ki Allah kısmet etmezse o gün yokluğunu hissedeceğim tek kişi sen olacaksın anneanne…
Belki ilk göz ağrın değilim ama sanki öyleymişim gibi seviyorsun beni biliyorum…Bende seni herkesten çok seviyorum anneanne…Küçükken anneni mi seviyorsun babanı mı sorularına hep anneannemi seviyorum derdim…Eski evimizde ne kadar güzel anılarımız vardı…Birlikte arka bahçeden taze naneleri toplar onları yıkar ayıklar kurutmak için sererdik…Sabah kalkar kalkmaz yanına koşardım kapıyı tekmeleyişimden anlardın geldiğimi daha sabahın çok erken vakitleri olmasına rağmen sobayı yakmış olurdun…İçim ısınırdı…Zaten çoğu zaman seninle yatardım anneanne elini tutmadan uyuyamazdım…Birlikte rüyamızda dedemi görmek için dua ederdik sen söylerdin ben tekrarlardım…Gece uyanır elini bıraktığımı fark ederdim…Yine hemen pamuk elini tutar uykuya dalardım…Sanki elini tutmasam kötü canavarlar beni uykumda senden kaçıracaklardı…Yanında kalmadığım zamanlarda gecenin bir yarısı annemi uyandırıp ‘’Anneannem ölürse ben ne yaparım’’ diye ağlardım…Ama şimdi biliyorum ki nasıl olsa buluşacağız…İncir yapraklarından güya dolma yapıp evcilik oynardık…Bir kere nasılda Gülhan Teyze yanlışlıkla yemişti:=)))…Hele ki yaptığın sütlaçları muhallebileri nasıl unutabilirim….Kışın salonda soba yanmadığı için oraya koyardın buzz gibi olurdu…Okuldan gelince hemen yerdim…Şimdi gözün daha iyi görse de yine yapsan anneanne…Yine de yaşlılıktan dolayı ağrıyan bacaklarına rağmen canım şunu istedi desem hemen pıtır pıtır mutfağa gider yaparsın…İçin durmaz biliyorum…Çünkü hep öyle dersin….Bir keresinde canım aşure istemişti o zaman daha küçüktüm…Okuldan bir gelmiştim ki sağ elinde bandaj var..Meğer torununa aşure yapacağım diye elini yakmışsın kaynar aşure eline dökülmüş…Ne kadar üzülmüştüm…Benim yüzümden elin yanmıştı…Şimdi burada akşama kadar düşünsem ne kadar çok anımız gelir aklıma yazmakla bitiremem…Çoraplarını giyer kaçırırdım,yatak odasındaki yatağın altında olan gazozları içerdim,yatakta takla atardım,salonun anahtarını kaçırıp gizlice salona girerdim ama yine de bana hiç kızmazdın…Dedemle gezdiğin şehirleri anlatırdın…Ne kadar özenirdim keşke sizinle olsaydım o zamanlar derdim…Eskişehir de annesiyle babasına cevap verdiği ve üzdüğü için taş olan iki kardeş vardı hep onu anlatırdın büyüyünce anladım ki biz annemizi üzmeyelim diye anlatıyordun…Ne kadar yaratıcısın anneanne:=))…Yerim seni ben…Düşündükçe o kadar çok şey hatırlıyorum ki hepsini yazmak istiyorum…Her yaz arı sokardı seni ve senin alerjin vardı…Hemen sokulan yer şişer, davul gibi olurdu…Altınolukta kolundan sokmuştu bir keresinde…Kolun çok kötü şişmişti..Küçüğüm ya arı soktuğu için öleceksin sanmıştım…Koluna bakıp bakıp ağlıyordum…Ne kadar çok korkuyordum seni kaybetmekten…Hala da korkuyorum ya… İnşallah Allah daha ömür verirde söylediğin gibi ben evimizden gelin çıkarken davul zurna çaldırırsın…Eğer ki Allah kısmet etmezse o gün yokluğunu hissedeceğim tek kişi sen olacaksın anneanne…
Gizem'in Minik Hikayesi
Bir varmış bir yokmuş...Gizem adında bir kız varmış...İşe yeni başlamış...Çok da mutsuzmuş çünkü hiç arkadaşı yokmuş...Birazcıkta çekingenmiş zaten...Gel zaman git zaman 3 tane cadı kızla tanışmış...Hep içinden keşke benim arkadaşım olsalar diye geçirirmiş...Zaman geçtikçe kaynaşmaya başlamışlar ve Gizem'in içindeki istek dahada büyümüş...Onlarla zaman geçirmeye başladığından beri artık eve daha pozitif bir şekilde gelir olmuş...Annesi bile bu değişikliğin farkına varıp ''kızım sen artık işten ne kadar mutlu geliyorsun'' diyormuş...Dertlerini sırlarını artık hep bu 3 cadı dostuyla paylaşmaya başlamış...Bir sıkıntısı olduğu zaman yanında olacaklarından adı gibi emin olduğu 3 tontişkosu varmış artık Gizem'in...Gün geçtikçe kızlara olan sevgisi büyümmmüüüüşşşş büyümüüüüşşşşşş kocamaaaaaaaaaannn olmuş...Tontişkolarının adıda Gülçin,Gökçe ve Merveymiş...
Sizleri Çok Seviyorum Kızlaaaarrr.....
Sizleri Çok Seviyorum Kızlaaaarrr.....
Sadece Ben...
Eveeeetttt...1m3g'nin tatlı G'si en küçük G'si artık burada...Tostlarımla yaptığımız blogta yazdığım yazıları burada yayımlamak istedim...Arşiv gibi...İlk önce 1m3g sonra burası:=)...Eski yazılarımı ekleyip bir an önce yenilerine geçmek istiyorum...Çok heyecanlı:p
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)